Bugün Fransa’nın Alsace bölgesinde , Aşağı Ren bölgesinin yönetim merkezi Strasbourg’tayız . Alsace , Fransa-Almanya sınırında , kuzeyden güneye yaklaşık 200 kilometre uzunluğunda , doğu-batı doğrultusunda 50-60 kilometre genişliğinde bir ova . Batısında Vosges dağları ( voj okunuyormuş ) , doğusunda ise Almanya ile sınırı oluşturan Ren Nehri ve ardında Karaorman dağları bulunuyor . Bu coğrafi şartlar , bölgede kendine özgü bir iklim , mikroklima yaratmış ve muhteşem verimli bir ova ortaya çıkmış .
Bölge halen Fransız toprağı ama tarihte irili ufaklı savaşlarla defalarca Almanya ile Fransa arasında el değiştirmiş . Bu savaşların en önemli nedeni ise bölgenin yeraltı zenginlikleri , özellikle kömür . Bölgenin tüm kent ve kasabalarında bu el değiştirmelerin izlerini bulabiliyorsunuz . Köy ve kasaba isimleri daha çok Alman kökenli . Disiplin ve temizlik te öyle . Ama ruhu ve yaşam enerjisi Fransız .
Bizim bölgeye ilgimiz elbette ki yeraltı kaynakları ile ilgili değil . Bu verimli Alsace ovasında yerüstü zenginlikleri ile ilgileneceğiz . Bölge tepelerden yamaçlara üzüm bağları ile dolu . Zaten bu ikiyüz kilometrelik yola Şarap Yolu diyorlar . Bölgede üretilen üzümlerin ve şişelenmiş şekillerinin % 90 dan fazlası beyaz . Özellikle Riesling , Gewürtztarminer , Pinot Gris , Pinot Blanc ve Muscat d’Alsace ki bu üzümün Bornova misketi ile akraba olduğu söyleniyor . Kırmızı üzümleri ise daha çok Pinot Noir .
3 günlük gezimiz süresince öğlen ve akşam yemeklerinde bu üzümlerin hepsinin tadına baktık . Şarap ve şarapçılık konusunda da biraz bilgi sahibi olduk . Öğrendiklerimin içinde en sevdiğim bizim aslında üzümün cinsini değil teruarı yani toprağı içtiğimizdi . Demek oluyor ki aynı cins üzüm değişik topraklarda ve iklim koşullarında değişik tatlar verebiliyordu . Ve bağcılık ve şarap üretiminin ne kadar zor olduğunu da öğrendim bu arada . Hem emek , hem bilgi ve biraz da şans istiyor .
Alsace’ın ilgileneceğimiz diğer yerüstü zenginliği ise Noel pazarları . Bölgeyi daha önce birçok yazıda bahar aylarında camlardan , balkonlardan çiçekler fışkıran şekliyle gördünüz . Aralık ayının başından itibaren çiçeklerin fışkırdığı her yerden yılbaşı süslemeleri fışkırıyor bu kez . Ve Avrupa Birliği’nin siyasi başkenti , Avrupa Parlamentosu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bulunduğu Strasbourg’un adı kurulan Noel pazarları ile birlikte Noel’in başkenti oluveriyor . 2014 yılında Avrupa’nın en güzel Noel pazarları burada kurulduğu için ödüllendirilmiş . Pazarları diyoruz çünkü tek bir pazar yok , irili ufaklı bir çok pazar var . Diğer kent ve kasabalarda da öyle . Örneğin küçücük Colmar’da 5 tane Noel pazarı var . Sadece Aralık ayında bölgeye 2 milyon turist gelmesini bekliyorlar .
Strasbourg’ta bir gece konaklayacağımız Regent Contades oteli şehrin Alman mimarisinin hakim olduğu bir bölgesinde . Eski bir bina otele çevrilmiş , halının altındaki tahtaların gıcırtısı yürürken kulaklarınızı okşuyor odada .
Otelimizin tam karşısında Saint Paul Kilisesi bulunuyor . Bu neogotik kilise aslında bir protestan kilisesi .
Otelimizin bulunduğu Avenue de Liberte’nin başında Place de la Republique var . Yani özgürlük bulvarı cumhuriyet meydanına açılıyor . Şık bir meydan , etrafına devlet ve üniversite binaları , bir kütüphane ve bir tiyatro dizilmiş . Ortasında ise yaprakları sararmış bir güzel ağaç .
Boşver bunları , bizi yılbaşı pazarlarına götür dediğinizi duyuyorum . Havanın biraz kararmasını bekledim bütün ışıkları görelim diye . Haydi yola koyulalım . Dış caddelerden merkeze doğru gelirken ufak tefek ışıklandırmalar başlamıştı bile .
Eski Strasbourg , Ren Nehri’nin bir kolu olan İll Irmağı tarafından çevrelenmiş bir adacık gibi . Buraya Grand İle diyorlar . Merkeze yaklaştıkça süslemelerin dozu artıyor . Burnumuza tarçınlı , karanfilli kokular geliyor ; evet sıcak şarap kokusu bu . Neden bir tane alıp ısına ısına yürümüyoruz . Bardak için 1 Euro depozito alıyorlar , ister geri götürün , ister saklayın . Sıcak şarabın içimizi ısıtan tadını size anlatamam ama gördüklerimin bir kısmını size gösterebilirim . Susuyorum , buyrun …
Kleber Meydanındaki süslenmiş ağacın Avrupa’nın en büyük Noel ağacı olduğu söyleniyor . Etraf hıncahınç dolu . Patates kızartması için bile kuyruk var . Tezgahlarda binbir çeşit yılbaşı süsü . Herkes ayrı telden çalıyor , kimi yiyor , kimi içiyor , kimi alışveriş yapıyor , kimi sadece bakıyor . Ama ortak duygu mutluluk ve çoşku . Yorum yok …
Dükkanların vitrinleri de ayrı bir alem . Sakın içeri girmeyin , çıkmak çok ama çok zor .
Petit France denilen bölgeye kadar yürüyoruz . Acıktık , bir iki fotoğraftan sonra lokantaya ulaşmalıyız .
Ertesi gün öğlene kadar kalacağımız Strasbourg’ta sabah ilk işimiz Avrupa’nın en güzel gotik katedrallerinden biri olan Notre Dame de Strasbourg’u görmek . Ama önce şehrin tarihinden de konuşalım. Bir kelt köyü olarak kurulmuş , kayıtlarda adı ilk kez MÖ 12 yılında geçiyormuş Strasbourg’un . Romalılar burada bir garnizon kurmuş . Şarap üretimini de onların başlattığı söyleniyor . 5. yüzyılda Frankların egemenliğine girmiş . 10-17. yüzyıllarda ise Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’nun bir şehri olmuş . İsmi yolların kesiştiği yer anlamına geliyormuş .
Fransız milli marşı La Marseillaise , 1792 yılında aynı zamanda müzisyen olan bir asker , Claude de Lisle tarafından bu şehirde bestelenmiş .
Günümüzde Ren Nehri üzerinde Almanya’nın Duisburg limanından sonra ikinci büyük limanmış ve Grand İle denilen eski şehir UNESCO Dünya Kültür Mirası listesindeymiş.
Aynı zamanda çevre ile barışık bir üniversite şehri . Şehirde 460 kilometre bisiklet yolu varmış ve toplam ulaşımın % 14’ü bisiklet ile sağlanıyormuş .
Gelelim katedrale . Bir Roma tapınağının yerine 1015 yılında kilise inşa edilmiş ama bu kilise yangın kurbanı olmuş . 12. yüzyıl sonlarında yeni katedralin inşaatı başlamış . Yapımı Avrupa’nın bir çok gotik katedrali gibi çok uzun sürmüş . Romanesk tarzda başlanan katedral gotik tarzda ancak 15. yüzyılda bitirilebilmiş .
Vosges dağlarından gelen kırmızı taşlarla yapılmış katedral . Ünlü Chartres Katedralini de yapan isimsiz ustalara teslim edilmiş . Yapımı ilk finanse eden prens-piskopos olmuş . Sonra belediye ve tüccarlar , sonra da vatandaşlar bağışta bulunmuşlar .
Katedralin çan kulesi 139 metre yüksekliği ile Fransa’nın en yüksek , Avrupa’nın 4. yüksek çan kulesiymiş .
Taş süslemeciliğinin başyapıtlarından biri ile karşı karşıyayız . Goethe ”Tanrı’nın en yüce , en önemli ağacıymış gibi göğe yükselir” demiş katedral için . Heykellerle donatılmış taç kapılarından batı cephesindeki merkez taç kapısı . İsa’nın Kudüs’e gelmesi , son yemek ve yakalanışı kapının hemen üstünde sırayla anlatılıyor . Bakın muhbir havari İsa’yı öperek nasıl ele vermiş .
Bölgenin simgesi olan leylek te süslemelerin arasında yerini almış ama sonradan .
Katedralin gül penceresi ve orgu da ünlü . Bir de içinde güzel bir astronomik saat var . İlk saat bozulduktan sonra tamir edilerek tekrar çalışır hale getirilmiş ve halen de çalışıyormuş . Saati aydınlatmak ve güzel fotoğraf çekebilmek için saatin solundaki bir düzeneğe para atmanız gerektiğini hatırlatayım .
Katedralin hemen yanında oymaları ile ünlü , eskilerin zengin bir tüccarının evi Maison Kommerzell var . Bugün lokanta olarak kullanılan binanın zemin katı 1467 , diğer bölümleri 1589 yılından kalmaymış .
Katedral turumuzdan sonra bir kahve molası veriyoruz . Sonrasında Grand İle’yi çevreleyen İll Nehrinde yaklaşık 1 saat sürecek tekne turu yapacağız . Tekneler katedrale yakın , Place du Marche Aux Poissons’tan kalkıyor .
Mevsim kış , hava bulutlu , yaklaşık 3-4 derece ve hafiften yağmur çişeliyor . Dolayısıyla teknelerin üstü camla da olsa kapalı .
Cama yakın bir koltuğa yerleşiyoruz ama ne yazık ki camlar parlıyor . Fotoğraflar güzel çıkmayacak . Teknede kulaklıkla birkaç dilde etrafta görülen yapılar , köprüler anlatılıyor . Bir süre sonra hafif hafif uyku bastırıyor insana .
Tekne ile geçtiğimiz bölgelerden biri dün akşam yürüyerek gittiğimiz Petit France denilen eski tabakhane mahallesi . Burada İll Nehri 4 tane kola ayrılıyor ve tekne bir hazneye girerek yükseklik ayarı yapılıyor . Bu bölgede ortaçağ kulelerini birbirine bağlayan köprüleri görüyoruz , Ponts Couverts diyorlar bu köprülere .
Gezinin sonuna doğru Avrupa Parlamentosu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini de görüyoruz ve tekne bizi aldığı yerde bırakıyor .
Strasbourg maceramız burada bitiyor . Bundan sonra şarap yolu boyunca kasabaları , köyleri gezerek güneye , Colmar’a doğru ineceğiz .
Şimdilik sağlıcakla kalın …
Hocam tüm yazılarınız gibi hikaye tatında sonuna kadar heycanla okudum ve aklıma sizin biz gezi tutkunlarına öncülük edecek bir kitap çıkarmanızın bizlerinde o kitapla ara sırada olsa yüreğimizi ısıtmalı gezerkende rehber olması gerektiğini düşündüm umarım bize bu iyiliği yaparsınız .Yeni yılda bol bol gezmeler bizede bol bol gezi yazılarınızı okumayı diliyorum
Ohhh,gözüm-gönlüm açıldı…Mayıs ayında başka güzeldi,şimdi de allanıp-pullanmış,ayrı güzel…En çok beyaz ayılı dekorasyonu beğendim,Katedraldeki ´Judas ın ihaneti´ ne şapka çıkarttım,şarapların sıcağını ,soğuğunu takdir ettim…Ben bu geziyi sevdim..´Ortak mutluluk ve coşku´ tanımlaması,bu gibi duygulardan nasıl da yoksun bırakıldığımızı bir kez daha ,acı acı hatırlattı bana…Çok yaşa Doktor..
hocam dışses (eşim olur kendileri)çok beğendi resimlere bayıldı bende götürün diye tutturdu napaz şimdi :))
Neşe Hocam , kazo68 ; güzel yorumlarınız için çok teşekkür ederim . Sevgili kazo68 , dışsesi dinlemekte fayda olduğunu düşünüyorum . Sevgiler …
Ellerinizle sağlık. Nasıl da özlemiştim Noel Pazarlarını. Yazınız ilaç gibi geldi. Heyecanla devamını bekliyorum. Sevgiler…
Biraz arkadaşlarımla kendi aramızda konuşurken kullandığım cümleleri kuracağım elbette şakayla karışık. Bu noel pazarlarını gördükçe Avrupa´ya gidip asimile olasım, hiç olmadı Ankara´da Güvenpark´a bir noel pazarı kurasım geliyor. Bir noel zamanı gideceğim buralara, gene içim gitti. Çok teşekkürler bu güzel yazı için. 🙂
edelweiss , Midgard ; yorumlarınız için çok teşekkür ederim . Sevgili Midgard , huzurun olduğu her yere asimile olabilirim , bir kafede fincan , bir vitrinde biblo , bir kütüphanede kitap , bir lokantada çorba , gökyüzünde bir bulut , bir şiirde iki dize , güzel bir istasyonda tren bile olurum . Yeri gelir bir emekçinin yumruğu – kazması , bir düşünürün beyni – ağzından dökülen kelimeler de olmak isterim 🙂 Ama ne olamayacağımı da bu ülke bana öğretti . Sevgiler …
yazıyı 3 kez okudum ve her defasında orada gibi oldum.Elinize sağlık
Teşekkürler Enis arkadaşım . Bölge için planlar yapmaya başlayabilirsin . Sevgiler …
hocam yılbasına dogru baden baden strasburg dusunuyoruz.aralık ayının kacında suslemeler baslar bu atmosfer olur.131 aralıkta olamıcaz aralık ayı ıcınde olucaz?
Sevgili Enis benim bildiğim 4-5 aralık gibi St. Nicholas günü kutlanıyor ve çam ağaçları meydanlara dikilmeye başlıyor,daha sonrada noel pazarları açılıyor..Ama şimdi girip bir araştıracağım..
Şimdi inceledim,Strasbourg da Marche de Noel 27 kasımda başlıyor…iyi yolculuklar…
Enis arkadaşım , Neşe hocam haklı . Biz aralık ayının ilk haftası oradaydık . Pazarlar , ağaçlar herşey hazırdı .
Neşe hanım,sevgili hocam teşekkür ederim.Biletler ve otelleri aldım 9-13 aralık arası 2 gun strasburg 3 gun baden baden:)
Sevgili Enis,´Guguklu saat severmisiniz´ adlı yazımda Baden-Baden i anlatmıştım,belki faydalı olur..Sevgiler..
neşe hanım aşk olsun,kategoride almanya baden baden işaretlemediğniz için ilk defa duyuyorum hemen okuyup arşivime katıcam cok saolun